Son günlerde “diktatör” sözcüğü çok kullanıldı… Türkçe sözlük şu tanımı yapıyor: buygurgan, zorba. Sözcüğün kökeni Latince. Şöyle tanım yapılmış: dikta: 1. Hiç karşı çıkılmadan, körü körüne ve kesin biçimde uyulması, yerine getirilmesi gereken buyruk. 2- Tepeden inme buyruklarla yönetim biçimi.
II. Dünya Savaşı sonrası yaşananlar gösterildi ki; kapitalizm insanlığın hiç bir derdine deva bulamıyor. Periyodik bunalımlarla insanlığı bunaltıyor. Kapitalizmin “en yüksek aşaması emperyalizm” ise, sürekli savaşların çıkmasıyla ayakta duruyor. Kapitalist-Emperyalist güçlerin desteği olmadan diktatörler ayakta duramıyor.
Usta yazarlarımızdan H. Cahit Yalçın’a sormuşlar
-En büyük diktatör kimdir?
-Hayat!
-Niye üstad?
-Çünkü hayat; hiç birimizin onayını ve görüşünü almadan yürüyüp gidiyor da ondan.
Gazetemizin önceki sayısında saygın Tarık Ziyad oldukça cesur bir yazı yazdı. “Antikapitalist olmak yetmez, emperyalizme de karşı olmak gerekir.” diyordu.
Emperyalizmi anlatmak da biraz zor. Yazılarını ilgiyle okuduğum Türkiye Gazetesi yazarlarından Sayın Mustafa Necati Özfatura, 27 Ocak 2017 tarihli yazısında, “ABD Emperyalizmi” başlığın kullanmış. Sanırım konuyu anlamaya yardımcı olacaktır bu yazı. Kırk yedi yıldır çıkan Türkiye Gazetesi, basınımızın önemli gazetesidir. Bu içerikte bir yazıyı ilk kez okuyorum. Çok önemli bulduğum için de sizlerle paylaşmak istedim.
Sizleri o yazıyla başbaşa bırakırken, gündemdeki EVET-HAYIR yol ayrımının önemli bir dönemeç olduğunu anımsatırım….
Hoş ve esen kalınız
Not: Sağlınız için “Sigaraya hayır!” diyelim.
ABD EMPERYALİZMİ
Dünyada son derece korkunç bir adaletsizlik vardır. Bu aşırı adaletsizlik ve her konudaki uçurum giderek artıyor. Bunun neticesinde ise bu dünya düzeni hızla yıkılmaya doğru gidiyor. Dünyanın beklediği huzur, güvenlik ve refahı ancak “İslamiyet” temin edebilir. Bir ekonomi tetikçisinin itirafları şu şekildedir: Şu anda dünyanın en zengin yüzde 1 (bir) nüfusun serveti 128 trilyon dolardır. Ve dünya nüfusunun yüzde 99’unun serveti ise 128 trilyon dolardır. Dünyanın en zengin ülkesi ABD’de en zengin yüzde 1 (bir) yıllık gelirin yüzde 20’sini, fakir yüzde 50’si ise yüzde 11,1 ini almaktadır. 1980 yılında bu durum tam tersine idi. Nüfusun en zengin yüzde 1’i Gelirin yüzde 11.1’ini; fakir yüzde 50’si ise gelirin yüzde 20’nin alıyordu. Davos’ta yapılan toplantı dünya kamuoyunu aldatmadır. Davos öncesinde rapor yayınlayan Uluslararası Yardım Kuruluşu-OXDRAM: “8 milyarderin servetinin dünya nüfusunun yarısının varlığına eşit…” Dünya halkının tamamına yakını Yahudi asıllı ABD milyarderlerine çalışıyor. “Bizler küçük, özel bir kulübüz. Dünya ülkelerinin milyarlarını dolandırmak için iyi, çok iyi para alırız. İşimizin önemli bir bölümü, dünya liderlerini Amerika’nın ticari çıkarlarını kollayan geniş bir şebekenin parçası olmaya ikna etmek olacak. Sonuçta bu liderler öyle bir borç batağına saplanırlar ki Amerika’nın köleleri olurlar. Böylece siyasi, ekonomik ve askerî gereksinimlerimizi (isteklerimizi) istediğimiz zaman istediğimiz şekilde karşılarlar. Buna karşılık kendi halklarına tekno-parklar, santraller, havaalanları getirdikleri için siyasi konumları güçlenir. Bu arada ihalelerle Amerikan mühendislik ve müteahhitlik firmaları zenginleşir. (Bir Ekonomi Tetikçisi John Perkins Sayfa-4) ABD eski Başkanı Nixon: “Gerçek düşmanımız İslamiyettir. ABD Anti-İslam dır.” İngiliz tarihçi Arnold Toynbee: “Gerçek hedef Müslüman dünyası. Gerçek savaş komünistler ile kapitalistler arasında değil. Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında olacaktır.” [(Ovilization On Trial) ve (The World and The West) 1950’li yıllar.] “Bu kadar açgözlü ve bencil olmaktan vazgeçin. Büyük evlerinizden, süslü mağazalarınızdan başka gerçekler de var. Dünyada insanlar açlıktan ölürken siz arabalarınızın benzinini düşünüyorsunuz. Size bunları söylemeye çalışanlara kulaklarınızı tıkıyorsanız ve bu tutumunuzu bırakmayacaksanız sonunuz hiç iyi olmayacak.” (John Perkins’in tercümanı Dolang-Sayfa-6) Batı ve ABD millî kaynaklarımızı kullanmamızı istemiyorlar. Bütün vanaların ellerinde olmalarını istiyorlar. Yarım yüzyıl boyunca Panama Washington’la güçlü bağlar içinde bulunan varlıklı ailelerle yönetildi. Bunlar Amerikan çıkarlarını korumayı görev edinmiş sağcı diktatörlerdi. Halkın korkunç yoksulluk içinde, büyük plantasyon ve şirketlerin kölesi hâlinde yaşaması umurlarında değildi. Son diktatör Arias’ı, Omar Tarrijos bir darbe ile indirip başkan oldu. J. Carter ile anlaşarak Panama Kanalı’nı 1977’de millîleştirdi. Reagan devrinde CIA 31 Temmuz 1981’de uçak kazası (suikast) ile katletti. Manuel Noriega devrinde ABD Panama’ya çok büyük hava saldırısı yaptı. ABD 2 milyonluk Panama şehrine 3 gün basını ve Kızılhaç’ı sokmadı. ABD askerleri ölüleri yaktılar. Suç delillerini kaldırdılar. Panama kanalı tekrar ABD’nin kontrolüne geçti. Dominik’e müdahale edildi. ABD emperyalizmi ve zulmü sadece Panama ile sınırlı değil. İran’da Musaddık’a karşı darbe, yıkıma dayalı kitlesel imha silahları bahanesiyle Irak’ın işgali, Endonezya’da Suharto darbesi, bu emperyalizmin birkaç örneğidir. Guatemala’da arazinin yüzde 70’i nüfusunun yüzde 3’ünün elindedir. Albenz reform yapmak istedi. CIA darbe yaptı Guatemala şehri bombalandı. Seçimle gelen Albenz devrildi. Castillo Arnas diktatör olarak devletin başına getirildi. ABD’nin “7 Kız Kardeş” petrol şirketleri kasten petrol fiyatlarını düşürerek Suudi Arabistan ve diğer petrol üreticilerinin gelirini düşürdü. (1970’li yılların başı) Ekvador’da ABD şirketleri vasıtasıyla 30 yıl içinde yolsuzluk yüzde 50’den yüzde 70’e çıkartıldı. İşsizlik yüzde 15’ten 70’e çıkartıldı ve borç 240 milyon dolar iken 16 milyar dolar oldu. Şu anda bütçenin yarısı borçlara ödeniyor. Venezuela ihracatının yüzde 80’i petroldür. 1998 yılında seçimle işbaşına gelen Hugo Chavez, ABD’yi “Utanmaz Emperyalist” ilan etti. Küresel sermayeyi yerden yere vurdu. CIA 30 bin petrol işçisini aylarca greve sürükledi. Ve yüz binlerce satılık genci meydanlara döktü. Chavez devrildi.Monroe Doktrini: “ABD’nin, Kuzey, Orta ve Güney Amerika’da özel hakları vardır. Karşı çıkanlar işgal edilir.”
27.01.2017
Türkiye Gazetesi
Mustafa Necati Özfatura