Muğla’dan Türkiye’ye Bir Uyarı

İsmail Erdal

01-01-2025 17:17

 “Doğa Yok Olursa Gelecek Susar: Muğla’dan Türkiye’ye Bir Uyarı”

2024 yılı, Türkiye’nin doğal güzelliklerine yönelik tahribatların acı bir şekilde arttığı bir yıl oldu. İnsan eliyle yaratılan felaketlerin başında çimento fabrikalarının tarım alanlarına ve yeşil örtüye verdiği zarar, kıyılara yapılan uygunsuz otel inşaatları, kontrolsüz orman yangınları ve tarım arazilerinin bilinçsizce yok edilmesi geliyor. Bu durum, sadece Muğla gibi doğa harikası bölgeler için değil, tüm Türkiye’nin ekosistemi ve geleceği için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Muğla, denizi, koyları ve zeytinlikleri ile yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın göz bebeği bir bölge. Ancak 2024 yılında, çimento fabrikası gibi doğayı katleden projelerle Muğla’nın zenginlikleri geri dönülmez bir şekilde yok edilmeye başlandı. Çimento fabrikaları için kesilen ağaçlar, zeytinliklerin yerle bir edilmesi ve tarım alanlarının talan edilmesi, bölge halkını derinden yaraladı. İnsanların ve doğanın birlikte yaşayabileceği bu alanlar, artık toz, beton ve kimyasal atıklarla anılıyor. Bu tahribatın ardından gelecek nesillere nasıl bir miras bırakacağımız ise büyük bir soru işareti.

Türkiye’nin dört bir yanında olduğu gibi, Muğla kıyıları da plansız yapılaşmanın kurbanı oldu. Oksijen deposu ormanların yerine oteller dikilerek ekosisteme ağır darbeler vuruldu. Sahil şeritlerine yapılan oteller, yalnızca doğal yapıyı bozmakla kalmadı; aynı zamanda halkın ortak kullanım alanlarını da gasp etti. Kıyılar, deniz kaplumbağaları ve kuşlar gibi canlıların doğal yaşam alanıyken, şimdi betonla kaplı birer turizm merkezi haline getirildi. Üstelik bu yapıların birçoğu imar yasalarına aykırı şekilde inşa edildi.

2020 den başlayan 2024 yılına kadar,orman  yangınları, daha önce hiç olmadığı kadar artış gösterdi. Özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerindeki yangınlar, hem doğal yaşamı hem de yerel halkın geçim kaynaklarını tehdit etti. Ne yazık ki, bu yangınların büyük bir kısmı insan eliyle çıkarıldı ve tahrip edilen alanların yerine oteller ya da villalar inşa edildi. Doğa, bu açgözlülüğün bedelini ağır ödedi. Bir yanda alevler içinde kalan ormanlar, diğer yanda susuzluk ve çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bölgeler…

2024 yılı, Türkiye’nin doğal zenginliklerinin insan faaliyetleri sonucu ciddi tehditlerle karşılaştığı bir dönem olarak hafızalara kazındı. Özellikle hidroelektrik santraller (HES) ve altın madenciliği projeleri, ormanların tahrip edilmesine, su kaynaklarının kirlenmesine ve ekolojik dengenin bozulmasına yol açtı.

HES projeleri, enerji üretimi amacıyla nehirlerin üzerine inşa edilen yapılar olarak bilinir. Ancak, bu projelerin hayata geçirilmesi sırasında binlerce ağaç kesilmekte, nehirlerin doğal akışı engellenmekte ve su ekosistemleri zarar görmektedir. Örneğin, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yoğunlaşan HES projeleri, bölgenin derin vadilerindeki akarsu ekosistemlerini tehdit etmekte, biyolojik çeşitliliği azaltmakta ve erozyon riskini artırmaktadır.

Altın madenciliği ise, değerli bir metal olan altının çıkarılması sürecinde çevreye ciddi zararlar vermektedir. Altın madenciliğinde yaygın olarak kullanılan siyanür liçi yöntemi, toprağın ve suyun kirlenmesine neden olmaktadır. Özellikle, Erzincan İliç’te faaliyet gösteren altın madeni, Fırat Nehri’ne yakınlığı nedeniyle su kaynakları için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Bu tür projeler, sadece doğal habitatları yok etmekle kalmaz, aynı zamanda yerel halkın geçim kaynaklarını da olumsuz etkiler. Örneğin, Çanakkale Lapseki’de planlanan yeni bir altın madeni projesi, 426,91 hektarlık orman ekosistemini yok edecek ve bölgedeki tarım arazilerini tehdit edecektir.

Kaz Dağları, dünyanın oksijen deposu olarak bilinirken, altın arama uğruna feda ediliyor. Oysa toprağın üstü, altından çok daha değerlidir. Binlerce yıllık ormanlar, zengin ekosistem ve su kaynakları, kısa vadeli ekonomik kazanç uğruna yok edilmemelidir. İnsanlık, doğal kaynakların sınırsız olmadığını artık anlamalı ve bu yıkımı durdurmalıdır. Unutulmamalıdır ki Kaz Dağları’nın nefesi, sadece bölgeyi değil, tüm dünyayı yaşatmaktadır. Bu değerli coğrafyanın korunması, geleceğe bırakılacak en büyük miraslardan biridir.

Sonuç: Geleceğimiz İçin Sorumluluk Alma Zamanı;

Doğanın korunması ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak, her bireyin ve sivil toplum kuruluşunun ortak sorumluluğudur.

Günlük yaşamımızda alacağımız basit önlemlerle çevreye olan etkilerimizi azaltabiliriz.

Örneğin, araç kullanırken yollara sigara izmariti atmamak, kamp ve piknik alanlarında çöplerimizi toplamak gibi küçük adımlar, doğanın korunmasında büyük farklar yaratır.

Sivil toplum kuruluşları, çevre bilincinin yaygınlaştırılmasında kritik bir rol oynar.

Toplumu bilinçlendirme, eğitim ve farkındalık kampanyalarıyla çevreye duyarlı nesiller yetiştirilmesine katkı sağlarlar.

Bu kuruluşların etkin çalışmaları, çevre politikalarının uygulanmasında ve denetlenmesinde de önemli bir destek mekanizması oluşturur.

Unutmayalım ki, çevreye duyarlı davranışlar sergilemek ve doğayı korumak, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmanın anahtarıdır.

Hep birlikte atacağımız adımlar, sürdürülebilir bir gelecek için sağlam temeller oluşturacaktır.

Çevreye saygılı bir yaşam tarzını benimsemek, hem kendi sağlığımız hem de gezegenimizin geleceği için vazgeçilmez bir gerekliliktir.

Bu bilinçle hareket ederek, daha temiz, daha yeşil ve daha yaşanabilir bir dünya inşa edebiliriz.

İsmail Erdal 01.01.2025  Muğla

DİĞER YAZILARI Böl ve Yönet 01-01-1970 02:00 “Ovacık’ın Efsanesiydi, Kadıköy’de Hayal Kırıklığı Oldu” 01-01-1970 02:00 Sömürülen Kıtanın Çığlığı 01-01-1970 02:00 Patrona Halil ve Şeyh Bedreddin: 01-01-1970 02:00 “Tayland gezi notları: 3” 01-01-1970 02:00 “Tayland gezi notları: 2” 01-01-1970 02:00 “Tayland Gezi Notları: 1” 01-01-1970 02:00 Kendi Seçiminin Bedeli 01-01-1970 02:00 “24 Kasım: Bir Hüzün ve Hatırlama Günü” 01-01-1970 02:00 İşkencenin İnsanlık Dışılığı 01-01-1970 02:00 Anılarınızı Kaleme Alarak Ölümsüzleştirin 01-01-1970 02:00 “Laiklik: Özgürlüğün ve Aydınlığın Teminatı” 01-01-1970 02:00 'Laikliğin Eğitim ve Bilim Üzerindeki Rolü: 01-01-1970 02:00 Kahire’de Tarihe Yolculuk-8 Son bölüm 01-01-1970 02:00 “Cumhuriyetin Çınarı: Muazzez İlmiye Çığ’ın Ardından” 01-01-1970 02:00 "Cumhuriyetimizin Temel Değerleri ve Günümüzdeki Tehditler" 01-01-1970 02:00 Kahire’de Tarihe Yolculuk-7 01-01-1970 02:00 Kahire’de Tarihe Yolculuk-6 01-01-1970 02:00 Kahire’de Tarihe Yolculuk-5 01-01-1970 02:00 Kahire’de Tarihe Yolculuk-4 01-01-1970 02:00 Kahire’de Tarihe Yolculuk-3 01-01-1970 02:00 Kahire’de Tarihe Yolculuk”- 2 01-01-1970 02:00 “Nil’in Kıyısında: Kahire’de Tarihe Yolculuk” 01-01-1970 02:00 “Eğitimde Ahlak ve Değerlerin Önemi: İnsani Bir Yaklaşım” 01-01-1970 02:00 10 Kasım ve Atatürk'ün Ardından Bıraktığı Miras 01-01-1970 02:00 Orta Doğu Toplumunun Çıkmazı 01-01-1970 02:00 “Demokrasiyi Korumak: Halkın Seçtiği Yöneticilere Saygı” 01-01-1970 02:00 Özgürlüğün Sembolü Bayrak 01-01-1970 02:00 Yaşasın Cumhuriyet! 01-01-1970 02:00 “Vatan Uğruna Fedakarlık: Boğaz Şehitliği’nde Kahramanlık İzleri” 01-01-1970 02:00 Akpınarlılarla Tarihe Yolculuk 3. Gün 01-01-1970 02:00 Akpınarlılarla Tarihe Yolculuk İkinci Gün 01-01-1970 02:00 Kıbrıs’ta Kuşakları Birleştiren Dördüncü Buluşma 01-01-1970 02:00 ‘’Minik Canların Umutlarını Çalanlar Para Hırsı Uğruna Geleceğimiz Karartılıyor’’ 01-01-1970 02:00 Tarikatların Gölgesinde Laiklik 01-01-1970 02:00 Vatan Savunmasında İbadet ve Dayanışma: 01-01-1970 02:00 İklim Değişikliğinin Ayak Sesleri 01-01-1970 02:00 3. Maddeyi Tartışmaya Açmak Tehlikeli Bir Girişim 01-01-1970 02:00 Kız Çocukları: Eşitlik Mücadelesinde Büyüyen Hayatlar 01-01-1970 02:00 “Avcılık Spor Değil 01-01-1970 02:00 Amasya Elması 01-01-1970 02:00 Alevlerle Yazılan Özgürlük 01-01-1970 02:00 Sessiz Çığlıklarımız Ne Zaman Duyulacak? 01-01-1970 02:00 Aklın Yolu Birdir 01-01-1970 02:00 Türk çiftçisine bir an önce "KENEVİR" ekme yetkisi verilmelidir. 01-01-1970 02:00 “Bafra Pidesinin Peşinde: Anılar ve Arayışlar” 01-01-1970 02:00 "Geleceğin Enerjisiyle Eğitimi Aydınlatan Öncü Adımlar" 01-01-1970 02:00 Sınıfta İmamın Yeri Olabilir mi? 01-01-1970 02:00 Çocukluk Adımlarımın Büyülü Yolculuğu 01-01-1970 02:00 Kadınlarımızın Toplumdaki Yeri 01-01-1970 02:00 İtfaiyeciler Günü: Yangın Güvenliğinin Kahramanları 01-01-1970 02:00 Dünya ile Bağlarımızı Koparmayalım: 01-01-1970 02:00 “İnsan Hayatına Teknolojinin Dokunuşu” 01-01-1970 02:00 “Dualarla Gelecek Kurulmaz: Bilimden Uzaklaşan Toplumlar Yok Olmaya Mahkum” 01-01-1970 02:00 “Haşhaş: İnsanlık Tarihinin Köklerinden Günümüze Uzanan Bir Yasaklı Bitki” 01-01-1970 02:00 “Haşhaş Çiçekleri Arasında Yürüyüş: 1950'lerde Taşova'da Bir Çocukluk Hikayesi" 01-01-1970 02:00 Kenevir: İnsanlık İçin Bir Miras, Egemen Güçler İçin Bir Tehdit 01-01-1970 02:00 “12 Eylül: Türkiye’nin Karanlık Dönemi ve Kaybedilen Gelecek" 01-01-1970 02:00 “Doğanın Tacı: Gürsu’nun Sularında Hayat Bulmak" 01-01-1970 02:00 Eğitimi Korku Değil, Bilim Şekillendirmeli 01-01-1970 02:00 “Kötülüğün Yankısı: Falaris Boğası ve Adaletin Karanlık Yüzü" 01-01-1970 02:00 “Masumiyetin Katledildiği Yerde İnsanlık Utandı" 01-01-1970 02:00 1916 yılında Arap Yarımadası’nda önemli bir dönüm noktası yaşandı 01-01-1970 02:00 “Köy Enstitülerinin Işığı ve Cumhuriyetin Aydınlık Geleceği" 01-01-1970 02:00 Toprağın Üstü Altından Kıymetli 01-01-1970 02:00 Amasya, yüzyıllardır sanatın, müziğin, merkezi olmuş bir şehir 01-01-1970 02:00 Bir Akpınar Efsanesi: İbrahim Aydın’a Veda 01-01-1970 02:00 Bu Topraklarda Mustafa Kemal'ler Yenilmez: 01-01-1970 02:00