15 Ocak Nazım Hikmet’in doğum günüdür. 15 Ocak 2017’de 115 yaşına basacak olan Nazım, dünyaca ünlü, saygı duyulan, başvuru kaynaklarında(ansiklopedilerde) yer alan, çağımızın en büyük Türk şairidir. Afşan Timuçin’e göre, Nazım “dahi”dir.
Nazım’ın 100. yaşı Türkiye’de ve dünyada coşkulu kutlanmıştı. Eğitim-Sen Taşova Temsilcilik binasında Öner Yağcı ile Yılmaz Yeşildağı’ı imzacı olarak konuk etmiştik… Nazım Hikmet Vakfından getirdiğim rozetler ilgi görmüştü… 100 fotoğraftan oluşan “Nazım Hikmet Fotoğrafları”nı yer darlığından getirememiştik… Belki bu yıl başarabiliriz…
Çocukluk yıllarımın yasaklı şairiydi Nazım. Köydeki büyüklerimiz, üniversite öğrencisi gençlerle hep onu sorardı… “Vatan haini” diyen sevilir, “değildir” diyen yerilirdi… Küfürler hala kulaklarımdadır, Bu karalamaya en iyi karşılığı “Vatan Haini” şiiriyle verdi.
1968 yılında Çetin Altan (TİP Milletvekili), Nazım’dan söz edince AP’lilerce linç edilmek istenmiş, ölümden dönmüştür. Unutulmaz bir olaydır.
Lise yıllarımızda fotoğralfarı ve şiirleri yaygınlaştı… Yine de okulun yurdundaki dolaplarımızda şiirini, fotoğraflarını bulundurmak suçtu…
Fakülte yıllarımızın en zevkli konusu Nazım Hikmet şiirleri okumak dinlemekti. Yeni Türk Şiiri’nin kurucularındandı. Kaynak eser “Şiir Tahlilleri II” Mehmet Kaplan’ın bu önemli eserinde, Nazım için nesnel olmayan cümleler dikkat çekicidir. Yine de Nazım şiirine yer vermesi, Türk Edebiyatı Bölümü’nde özgürce okunmasına dayanaktı.
Şu andaki ortaöğretim müfredatında Nazım Hikmet’e yer veriliyor… Yaklaşık yirmi yıldır, dersliklere, sınıflara Nazım Hikmet konuk oluyor… Ne büyük gelişme…
Şiir, roman, öykü, tiyatro, senaryo, masal türlerinde eserler verdi. Dünyada,bütün şiirleri bütün dillere çevrildi… En ünlü şairlerin dostluğunu kazandı… Paşa torunluğundan “Komünistliğe” geçen bir insandı… Ortak şiir kitabı yazma geleneğini başlattı. Az bilinen bir eseri vardır. Vala Nureddin ile yazmışlar. Sizlerle bu şiirin paylaşmak istedim
Bakın “vatan haini” şair neler yazmış; DAVET şiirinde:
Dört nala gelip uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim
Bilekler kan içinde, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim
ÇANAKKALE MASALI
Hilâl şunu nakleder her göğe çıkışında:
Bundan yıllarca evvel İstanbul’un dışında
Üç denizi seyreden bir eski kale vardı;
İçinde pek mübarek bir evliya yatardı.
Yalçın duvarlarını aydınlatırken gurup
Uzaktan bakılınca bu kale bağdaş kurup
Tepelere oturan bir devi andırırdı,
En cesur yüreklerde korku uyandırırdı.
Nur inerken semadan karanlık mazgallara
Yeşil sarıklı bir pir bürünerek allara
Göğsünde bir ay yıldız her gece zikrederdi
Burası mukaddestir, kimse giremez! derdi.
Velinin kudretine inanmayan dört çapkın
Bu kaleye ettiler köleleriyle akın.
Sanki bir an içinde çalkalandı bir deniz
İçten gelen bir dua dolaştı dehliz dehliz
Göster bu kâfirlere kudretini Yarabbi!
Birdenbire yıkıldı kale dağ göçer gibi
Dört çapkın kölelerle taşlar altında kaldı.
Karanlıklar boşlukta sallanarak alçaldı!
O gece evliyanın ruhu uçtu Allah’a!
Hiç kimse yaklaşmadı bu kaleye bir daha…
Vala Nureddin – Nazım Hikmet
Hoş ve esen kalınız.