Eğitim-Sen Amasya Şube Başkanı Mustafa Ölgün; ”Salgın artarak devam ediyor. Günlük olarak açıklanan vaka sayıları bile kaygılanmakta ve önlem alınmasını talep etmekte ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor. Hatta gelinen son aşama artık çok daha güçlü şekilde düzenleyici önlemlerin alınmasını zorunlu hale getirdi. Kamu yöneticilerinin yurttaşa maske takmasını tavsiye emesini bir önlem olarak kabul etmek mümkün değil. Yapılması gereken, enfeksiyon zincirini kırabilmek için etkili ve uygulanabilir önlemler almak ve önceliğimizin halk sağlığı olmasından hareketle sosyal hareketliliği sınırlandırmak” dedi
Salgınla ilgili gündemle beraber eğitimle ilgili gündem de yoğunluğunu koruyor. Yeni eğitim öğretim yılının başlayacağı tarih olan 21 Eylül yaklaştıkça, eğitimle ilgili tartışma başlıkları çok daha yoğun olarak gündemimizi meşgul ediyor. Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu olarak kimi konularla ilgili düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşmak isteriz diyen Ölgün;”7 Eylül 2020 tarihinde, okulların 21 Eylül 2020 tarihinde seyreltilmiş ve aşamalı şekilde açılacağı ve ailelerin tercihine bağlı olarak okul öncesi ve 1. sınıf öğrencilerinin okulda yüz yüze eğitime başlayacağı açıklandı. Eğitim Sen, okullarda en kısa sürede yüz yüze eğitime geçilmesi gerektiğini düşünmektedir. Okuldan ayrı kalınan sürenin uzaması ve okulların uzun süre kapalı kalmasının okul terkini artırdığı ve öğrencilerin eğitim süreci dışına çıkmasına neden olduğu gerçeğinden hareketle mümkün olan en kısa sürede, en fazla gereksinimi olan sınıflardan başlayarak yüz yüze eğitime geçilmesi gerekmektedir. İlkokul 1. ve 2. sınıflar ile okul öncesi öğrencilerinin eğitime başlayan ilk grup olması önemlidir. Ancak, hangi sınıfların yüz yüze eğitime ilk başlayacağı ile ilgili kararı çocuğun üstün yararını gözeterek almak gerekir, anne babalarının çalışmaya rahat devam etmesini değil. Bu karar pedagojinin konusu olmalıdır, sermayenin değil. Ayrıca, bu karar ailelere bırakıldığında bu durum yoksul çocukların yeterince önlem alınmamış okullara gitmek durumunda kaldığı, orta ve üst gelir gurubunda bulunan ailelerin çocuklarının eğitim ihtiyacını evde karşıladığı bir sonuca neden olabilir. Bu durum da sağlık ve eğitim açısından ciddi eşitsizliklere neden olabilir. Seçme şansı veya tercihte bulunma ile sahip olunan olanaklar arasındaki güçlü ilişkiyi görmeden yoksullar ve dezavantajlı gruplar aleyhine sonuç üretecek hiçbir adım atmamak gerekir. Yapılması gereken çok açıktır: Gerekli tüm önlemler alınmalı; önlem alınması için yeterli bütçe ayrılmalı, alınacak önlemleri uygulayacak personel istihdam edilmeli ve okullar aynı yaş grubunda bulunan tüm öğrenciler için eşit koşullarda açılmalıdır. Sağlık kaygısından dolayı ailelerin alacakları kararlara saygı gösterilmeli, ancak karar alma özgürlüğü ile ekonomik gelir arasındaki ilişki ortadan kaldırılmalıdır. Pandemi dönemi boyunca ihtiyacı olan ailelere eğitim desteği adı altında mali destek sağlanmalıdır.31 Ağustos-18 Eylül tarihleri arasında öğretmenlerden telafi eğitimi yapmaları istenmiş, 2020-2021 eğitim öğretim yılının ise 21 Eylül 2020 tarihinde başlayacağı açıklanmıştı. Öğretmenlere telafi dönemi adı verilen bu dönemde yapacakları tüm dersler için ek ders ücreti ödenmesi beklenirken, MEB Personel Genel Müdürlüğü, 4 Eylül tarihinde yayınladığı bir yazıyla duruma açıklık getirmek yerine, durumu iyice karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Yapılması gereken açıktır; telafi döneminde öğretmenlerin yaptıkları dersler ücretlendirilirken maaş karşılığı dersi doldurma şartı aranmamalı, yapılan tüm derslere ek ders ücreti ödemesi yapılması temel ilke olarak benimsenmelidir. Öğretmenlerin telafi dersleri ile destekleme ve yetiştirme kursları ayrı ayrı hesaplanmalı ve ayrı ayrı ücretlendirilmelidir. Eğitim Sen MYK'si herhangi bir hak kaybı yaşanmaması için MEB ile bu konuda görüşmeleri sürdürmektedir.06 Eylül 2020 tarihinde yapılan 2020 KPSS Lisans'ta çok sayıda ilde Covid-19 pozitif olan adaylar sınava girmiş, ancak sınav görevlilerine bu konu ile ilgili önceden haber verilmemekle beraber yeterli koruyucu malzeme de temin edilmemiştir. Bu durumu kabul etmemiz mümkün değildir. Sağlık gibi çok önemli ve kendisi için risk oluşturacak bir konu hakkında bilgiye sahip olmak her yurttaşın temel hakkıdır.
ÖSYM'nin bu konu ile ilgili çalışanları önceden bilgilendirmemesi ve yeterli önlem almaması hem hak ihlali hem de görev ihmalidir. Bu konunun acilen incelenmesi, sorumlularla ilgili inceleme başlatılması ve bir daha tekrar etmemesi için sınavlarla ilgili düzenleme yapılması gerekmektedir” diye konuştu.
EBA canlı dersleriyle ilgili sorunların devam ettiğini kaydeden Ölgün; ”Kimi sorunları şu şekilde sıralayabiliriz: Bir öğretmene bir ders için 100'ün özerinde öğrenci atanmaktadır. Bu sayıyla sağlıklı ders yapmak mümkün değildir. Öğretmenlere atanan öğrencilerin haftalık olarak değişmesi devam, takip ve öğretmen-öğrenci etkileşimini imkânsız hale getirmektedir. Hazır ders içeriği olmaması öğretmenler açısından ciddi sıkıntı yaratmakta, uygulama birliğini ortadan kaldırmaktadır.
Derslerin atandığı günler ve saatlerin sabit olmaması sorun yaratmaktadır. EBA canlı dersleriyle öğretmenlere okullardan verilen diğer kanallarla ders programları çakışmakta, bundan dolayı da ders kaybı yaşanmaktadır. MEB, yaşanan bu ve benzeri sorunlara çözüm üretmek için, hızla bilimsel bir çalışma yapmalı, öğretmenlerle ve alanın özneleriyle bir araya gelmelidir.
1 Eylül 2020 tarihinde ataması yapılan 20 bin öğretmen arkadaşımıza hâlâ kararname düzenlenmemiş olması kaygı ve kuşkularımızı artırmaktadır. 18 Mart tarihinde atanan ancak aylarca göreve başlatılmayan arkadaşlarımızı hatırladığımızda da kaygılarımız artmaktadır.
MEB hızla öğretmen arkadaşlarımızın kararnamelerini hazırlamalı ve göreve
başlatmalıdır”