17 AĞUSTOS 1999; 03:02.
"Mahşer ki hakiki mahşer"
19 Ağustos 1999, O2:30 suları. Gölcük Devlet Hastanesi Bahçesi'nde bir ağaca yaslanmış, aksakallı 80 yaşlarında bir dedeye yaklaştım,
- Nasılsın amca?
- Nasıl olayım ki! " Rüzgar yangın, yağmur sel getirirdi. Toprağı ise ana bilirdik. Dün gece anamız bize ihanet etti. Nasıl olabilirim ki!"
Bugüne değin benden çok öyküler dinlediniz. Ama 17 Ağustosun öyküsünü hemen hiç dinlemediniz. Depremin 36. saatinde bir askeri helikopter ile Gölcük'e ulaştım. 48. saat Gölcük Devlet Hastanesi'ni adeta bir başhekim gibi görev yaptım.
Ben orada kıyameti gördüm. Gördüğüm hiçbir şeyi doğru dürüst kimseye anlatamadım. Filmlerde bile öyle korkunç sahneler görmemiştim, görmedim. Geceler boyu kabuslar gördüm. İzleyen günlede çoğu geceler yatağımdan titreyerek, terden sırılsıklam olmuş çamaşırlarım içinde uyandım.
Bir intörn doktor arkadaşımla Gölcük Hastanesi Koridorlarına yığılmış 168 ceseti torbaya koyarken hipnotize olmuş gibiydik.
İnsanoğlunun iyi ve kötü yüzünü o gün belleğime kazıdım. DEÜ Nöroloji Profesörü Egemen İdiman'la şehire indik. 300 kadar ceset torbası aldık, Dönüş yolunda ölen yakınına ceset torbası alabilmek için ambulansımızın kapılarına saldıran insanları gördük, En büyük mutluluğun en sevdiği varlığa ceset torbası bulmak olduğu gündü o gün. "Mahşer ki hakiki mahşer".
Allah bu millete öyle bir günü bir göstermesin.