Bayezid Paşa Camisi’nin bahçesine bitişik olan yaklaşık yirmi dönüm arsada kurulmuştur. Bugün ırmağa bakan YSE evleri ile Mehmet Varinli Bulvarı arasında bulunan alandır. Sadece eski fotoğraflarda görülebilen Büyük Fabrika’nın yeri, bir zamanlar “Çolağın Bağı” diye anılan, yaşı 65-70’lerde olan Beyazıtpaşalı ve çevre gençlerinin top koşturdukları saha idi. Çolağın Bağı denmesinin sebebi de Pirinçci Mahallesi Muhtarı Mehmet Falay’ın fabrikanın baş ustası olan babası Salih Falay’ın, fabrikada geçirdiği bir kaza sonucu kolunun sakat kalması ve Büyük Fabrika’nın faaliyetine son verilmesinden sonra, yaptığı bekçilik görevi esnasında sahayı kendi mülkü gibi korumasından dolayıdır.

Tahminen 1880-1890 yılları arasında faaliyete geçtiği anlaşılan Büyük Fabrika, Almanlar tarafından yapılmıştır. Daha sonra, Hacı Niksarlıyan, Krikor Kayıkyan ve diğerleri, Almanlar tarafından yaptırılan büyük fabrikayı almışlar ve kolektif bir ortaklık şirketine dönüştürmüşlerdir.

Cumhuriyetin ilanından sonra Amasya Milletvekili Nafiz Aktin ve kardeşi Sıtkı Aktin ile Kızseki köylü Osman ve Halil Ilıcak kardeşler, fabrika şirketinin küçük paylarını, eşit olarak satın almışlar. 1943 yılında yapılan bir ihale sonunda fabrikanın yarısı Aktin kardeşlerin, diğer yarısı ise Halil Ilıcak oğlu, Amasya Ticaret Odası kurucularından Mehmet Zeki Ilıcak’ın olmuş.

Çalışması; bugünkü Saraydüzü Kışla binasının yerinde bulunan, Kuş Köprü altında harabe vaziyetteki Papazyan Un Fabrikası’nın önünden başlayarak, Beyazıtpaşa Camisi önüne doğru kavis yapan bentin, ırmağı kaydırarak sıkışan ve akımı hızlanan suyun, altı metre çapındaki çarkın paletlerine çarpması ile ortaya çıkan kinetik enerjinin, transmisyon mili ile fabrikanın diğer makinelerine aktarılması ile olmaktadır.

Fabrikadaki, kırma (parçalayan), çizgili (ince kırıcı) ve çini (ezici) makinelerinin boyutlarını bilmiyoruz ancak kapasitenin büyüklüğü göz önüne alındığında, Yağlıyan’dan ve Ilıcak’tan büyük olduğu kesindir. İsminden de anlaşılacağı üzere Büyük Fabrika, hem o günlerde, son Alman teknolojisi ile yapılmasından hem de Havza ilçesi fabrikaları dahil, bölgenin en büyük un fabrikası olmasından dolayı “Büyük Fabrika” adını almıştır.

Kapasitesi 20 ton/gündür. O zamanlar bir çuval unun standart 71,5 kg olduğu hesap edilirse, yaklaşık 300 çuval un demektir ki o yıllarda tartışılmaz bir büyüklüktür.

Büyük Fabrika’nın avantajı sadece büyüklüğünden ileri gelmemektedir. Büyük bir kentin merkezi sayılabilecek bir yerinde oluşu ve ulaşımının son derece kolay olması, nakil masraflarının, maliyetlerde önemli olduğu bir sektörde, fabrikaya büyük ticaret avantajları sağlıyordu.

Ne var ki, Büyük Fabrika’nın var oluş sebeplerinden biri olan bendinin 1943 yılında kabul edilen 4373 sayılı “Taşkın sulara ve su baskınlarına karşı korunma kanunu” gereğince yıkılması sonunda, 1956 yılının mart ayında faaliyeti sona erdi.

Büyük Fabrika’nın ömrü sona erdi de taşkın sular yasası ile bentler söküldü de Yeşilırmak baskınları sona mı erdi?

1960 yılından sonraki taşkınları yaşamış olan Amasyalılar olarak çok iyi biliyoruz ki, adı geçen yasanın hiçbir şekilde Yeşilırmak baskınlarına önleyici bir etkisi olmamıştır. Tarihi bir geleneğidir Amasya’nın, “Yeşilırmak, yapacağını Ayva çiçeğinde yapar” derler. 1956’dan sonra, en az on ayva çiçeğinde, sökülen bentlere rağmen, Yeşilırmak yapacağını yapmıştır. Üç çeyrek asır yaşını geçmiş olan bir Amasyalı olarak rahatlıkla söyleyebilirim; bentler Yeşilırmak su baskınlarının en az suçu olan unsurlarıdır.

DSİ tarafından bırakın bentlerin yıkılmasını, ırmak yatağındaki bent kazıklarının tamamının söküldüğü ve Hükumet Köprü’nün üç gözlü olduğu 1980 yılında yaşanan taşkın, bentlerin suçlu olmadıklarının en gerçek tanığıdır.

Son yıllarda yaşanmaz olunan taşkınların sebebinin bentlerin sökülmesi değil, ana kollar üzerinde var olan, Almus ve Çekerek (Süreyya Bey) barajları olduğunu da yaşayarak anlamış ve öğrenmiş bulunuyoruz.

Acaba diyorum bentler sökülmeseydi de bugün -minyatürünü çalıştırmaya uğraştığımız- sulama dolapları kalsaydı sesi ve görüntüsü ile kenti eski kimliği ile zamana taşısaydı iyi olmaz mıydı? Bizden geri kabul ettiğimiz Suriye’nin Hama kentindeki su dolapları sanıyorum sökülüp atılmadı. Çalışıyor ve hem doğal ve tarihi görevlerini yerine getiriyor, hem de Suriye turizmine katkı sağlıyor. 1911 yılında Suriye ye gittiğimizde, sırf o dolapları görmek için, Hama kentine program yapıldığını iyi hatırlıyorum.

Yine iyi hatırlıyorum; her su dolabının adı vardı, bir canlı gibi... Yazı Bağlarının “Çoban”, Ziyere Saracık Bağlarının “Taş Atacak ve Kan Dolap”, Ayvasıl Bağlarının “Şeytan” gibi. Çocukluğumun ve gençliğimin sulama dolapları sadece görüntüleri ile değil çıkardıkları sesleri ile de ayrı bir varlık, kimlik ve renk oluyorlardı.

1’inci fotoğraf: Fabrikanın yarı hissesinin sahibi Mehmet Zeki Ilıcak'ın büyük oğlu Rauf Ilıcak’ın çark başındaki fotoğrafı.

2’nci fotoğraf: Büyük Fabrika, Cerrahyan, Papazyan un fabrikaları ve ileride sağ tarafta Bulgur hanenin genel görünüşü.

3 – üncü fotoğraf Büyük fabrikada çalışırken geçirdiği bir kaza sonucu, kolu sakat kalan, Salih Falay, resmin sağında sigara içmekte olan kişidir. Fötr şapkalı nın solundaki Yenicenin tanınmış insanlarından Fehmi Dinçer in babası Mustafa efendidir.

Papazyan un fabrikasının yerinde, 1940 1950 yılları arasında yapıldığını tahmin ettiğim modern Amasya belediye mezbahası daha sonra yıkılarak yerine bugün gördüğümüz Saraydüzü Kışla binası yapılmıştır.