“İşkencenin İnsanlık Dışılığı ve 12 Eylül’de Demokratlara Uygulanan Zulüm”

İşkence, insanlık tarihinin en karanlık ve utanç verici uygulamalarından biridir. Orta Çağ’da kullanılan “çivili sandalye” gibi aletler, insanın insana ne denli acımasız davranabileceğinin somut örnekleridir. Bu tür işkence aletleri, mahkumları fiziksel ve psikolojik olarak çökertmek amacıyla tasarlanmış, yüzlerce keskin metal çiviyle kaplı sandalyelerdi. Mahkumlar bu sandalyelere oturtulup sıkıca bağlanır, hareket etmeleri engellenerek çivilerin derilerine batması sağlanırdı. Amaç, mahkumları itirafa zorlamak veya ağır bir şekilde cezalandırmaktı.

Ne yazık ki, işkence uygulamaları sadece Orta Çağ’la sınırlı kalmamış, modern zamanlarda da devam etmiştir. Türkiye’nin yakın tarihinde, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında, demokratlara ve muhaliflere yönelik sistematik işkenceler uygulanmıştır. Bu dönemde, gözaltına alınan ve tutuklanan binlerce kişi, insanlık dışı muamelelere maruz kalmıştır.

12 Eylül darbesi sonrasında cezaevlerinde uygulanan bazı işkence yöntemleri şunlardır:

. Filistin Askısı: Bir İnsanlık Suçu

İşkence, insanlık tarihinin en karanlık yüzlerinden biridir. Ne yazık ki, bu korkunç uygulamaların arasında “Filistin askısı” adıyla bilinen yöntem, işkencenin en acımasız formlarından biri olarak öne çıkmaktadır. İnsan haklarına tamamen aykırı olan bu uygulama, fiziksel ve psikolojik yıkıma yol açarak bireyin onurunu, bedenini ve ruhunu hedef alır.

Filistin askısında, mağdurun kolları arkadan bağlanır ve bir kancaya ya da ip yardımıyla yukarı doğru çekilir. Bu pozisyon, omuz eklemlerinde ve kolların bağlandığı noktalarda şiddetli ağrılara ve kalıcı hasarlara neden olur. Omuzların çıkması, sinirlerin zarar görmesi ve hatta kol kaybına kadar varan sonuçlar bu işkencenin bedelidir. Ancak işkencenin en yıkıcı etkisi yalnızca fiziksel değildir. Maruz kalan kişi, bu süreçte dayanılmaz bir çaresizlik hissi yaşar; ruhunda derin yaralar açılır.

Bu yöntemin adı neden Filistin askısıdır? Bunun arkasında siyasi bir ima, bölgesel bir işaret olabilir mi? İşkencenin adı ne olursa olsun, bu sorular bizi yalnızca bir yere götürür: insanlık onurunun ayaklar altına alınması.

Filistin askısı, yalnızca bireyin değil, tüm insanlığın vicdanını sarsan bir utanç vesikasıdır. Bu yöntemle ilgili en çarpıcı gerçek ise bunun bir devlet politikası ya da sistematik bir baskı aracı olarak kullanılmasıdır. Tarih boyunca farklı coğrafyalarda ve rejimlerde uygulanan bu işkence yöntemi, işkenceyi meşru gören zihniyetin bir yansımasıdır.

Bize düşen, bu tür insanlık suçlarına karşı sesimizi yükseltmek ve kurbanların acılarına ortak olmaktır. Her kim ve nerede olursa olsun, Filistin askısı gibi işkencelere maruz kalan insanların haklarını savunmak, insanlık onurunu korumak için bir zorunluluktur. İşkencenin olmadığı, insan haklarının gerçekten korunduğu bir dünya, yalnızca geçmişin karanlık sayfalarını hatırlamakla değil, aynı zamanda bu karanlıkları aydınlatacak adımları atmakla mümkündür.

Unutulmamalıdır ki, işkenceye sessiz kalmak, onu onaylamakla eşdeğerdir. Filistin askısı gibi yöntemler, yalnızca kurbanların değil, tüm insanlığın utancıdır. Bu utancı silebilmek için mücadele etmeye devam etmek zorundayız.

 • Falaka: Ayak tabanı ve ellerin içi gibi vücudun kaslı bölgelerine kalas, cop, zincir gibi aletlerle vurularak gerçekleştirilen bu yöntem, ayak tabanlarını ve el ayalarını patlatır, tırnakları söker ve sakat bırakırdı.

 • Elektrik Şoku: Mahkumlara hassas bölgelerinden elektrik verilerek acı çektirilirdi.

 • Köpek Saldırtma: Tutuklular çırılçıplak soyulur ve üzerlerine köpekler saldırtılırdı.

 • Ayaktan Asma: Tutuklular ayaklarından asılarak uzun süre bekletilir, bu sırada fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kalırlardı.

Bu yöntemler, insanlık onurunu hiçe sayan, acımasız ve zalimce uygulamalardı. 12 Eylül döneminde, demokratik hak ve özgürlükleri savunan birçok kişi, bu tür işkencelere maruz kalmış, fiziksel ve ruhsal olarak derin yaralar almıştır.

İşkencenin her türlüsü, insanlık onuruna aykırıdır ve hiçbir gerekçeyle meşrulaştırılamaz. Geçmişte yaşanan bu acı tecrübeler, insan haklarının korunmasının ve demokrasinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. Toplum olarak, bu tür insanlık dışı uygulamaların bir daha asla yaşanmaması için geçmişten ders almalı ve geleceğe daha bilinçli adımlarla yürümeliyiz.

İsmail Erdal 18.11.2024