Kadınlarımızın Toplumdaki Yeri ve Önemi: Varoluş Mücadelesi

Kadınlarımızın toplumdaki yerini ve önemini tartışmak, sadece bir hak mücadelesi değil, aynı zamanda bir varoluş meselesidir. Bir bakanın, yaptığı çalışmaların eksikliklerini saklamak için, “kadınlarımız başörtülü okullara giremiyordu” gibi bir gerekçeyi öne sürmesi, maalesef toplumumuzun gerçek sorunlarını göz ardı etmek anlamına gelir. Kadınlarımızın hakları, ne sadece başörtüsü üzerinden tartışılmalı ne de dar ideolojik kalıplara sıkıştırılmamalıdır. Kadınların rolü, belirli bir kıyafet veya dini sembolden çok daha derindir ve hayatın her alanında var olmalarını sağlamak bir zorunluluktur.

Tarih boyunca, kadınlar ulusların inşasında ve ilerlemesinde her zaman öncü rol oynamışlardır. Toplumun temel taşı olan kadınlar, çocuklarına verdikleri eğitim ve aşıladıkları değerlerle geleceğin toplumunu şekillendirirler. Bugün kalkınmış ülkelerin sırrı, kadınlarını güçlendirmeleri ve onların toplumsal hayata tam katılımlarını sağlamalarıdır. Oysa bizim toplumumuzda, kadınlar hâlâ Emevi zihniyetiyle baskı altına alınmakta ve sadece erkeklerin istek ve arzularına hizmet eden nesneler olarak görülmektedir. Bu zihniyet, toplumumuzu nasıl geriye götürdüğünü görmek zorundayız. Kadınlar, sadece birer seks aracı değildir; onlar, toplumun inşasında, çocuklarımızın yetiştirilmesinde, kısacası dünyanın yaşanır hale getirilmesinde başrol oynayan insanlardır.

Bu Emevi zihniyeti, sadece kadınları değil, toplumun genel gelişimini de engellemiştir. Kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak gören, onların özgürlüğünü kısıtlayan bir anlayışla ne ilerleme sağlanabilir ne de adil bir toplum kurulabilir. Kadınlarımızın özgürlüğü, sadece onların değil, tüm toplumun refahı için gereklidir. Çocuklarımızı, geleceğimizi şekillendiren kadınlar; eğitimli, özgür ve güçlü olmalıdır ki, yarının toplumunu özgür, eşit ve adil bir şekilde inşa edebilsinler.

Kadınları, sadece evin içindeki görevleriyle sınırlamak, onların potansiyelini hiçe saymak demektir. Kadınların itaatkâr olması gerektiği fikri, sadece onları değil, erkekleri de kısıtlayan bir düşüncedir. Toplumun yarısını oluşturan kadınların tam anlamıyla potansiyellerini gerçekleştirebilmesi, bir toplumun refahı için zorunludur. Tarih, kadınların eşit olarak kabul edildiği ve toplumun her alanında yer aldığı ülkelerin nasıl geliştiğini bizlere defalarca göstermiştir. Bu örnekleri dikkate alarak, kadınlarımızın özgürlüğünü ve güçlendirilmesini sağlamak, ulusal bir görevdir.

Kadınlar, aynı zamanda asimilasyona karşı direnmenin ve kültürel kimliği korumanın da en güçlü sembolleridir. Bugün, kendi kültürel ve etik değerlerimizi korumak ve geleceğe taşımak istiyorsak, kadınlarımızı güçlendirmek zorundayız. Onların toplumun her alanında var olmalarını sağlamak, bir ulusun geleceğini güvence altına almak demektir.

Gerçek özgürlük, ancak kadınların özgürlüğüyle mümkündür. Bir ulusun gerçek anlamda özgürlüğe ulaşabilmesi için, kadınların da özgür olması, eğitim alması, çalışması ve kamu yaşamına katılması şarttır. Bu sadece kadınlar için değil, toplumun tüm bireyleri için bir zorunluluktur. Kadınlarımızı özgürleştirmek, onları toplumsal hayata tam katılabilir hale getirmek, ulusal gelişim ve küresel rekabet edebilirlik için de hayati önem taşır.

Artık modası geçmiş ve baskıcı zihniyetlerin ötesine geçmenin zamanı geldi. Bazı kesimlerde, cennette erkeklere sayısız huri verileceği, yeme içmenin sınırsız olacağı ve cinsel güçlerinin artırılacağı hayalleriyle, yaşamlarını bu dünyada değil, öteki dünyada sürdürme umuduyla şekillendirenler var. Ancak bu anlayış, asıl cenneti burada, bu dünyada yaşanmaz hale getirir. Bu hayal, sadece kadınlarımız üzerinde baskı kurmanın bir aracı haline gelmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun genel refahını da tehlikeye atar.

Gerçek cennet, bu dünyada kurulabilir. Kadınlarımızı sadece öteki dünyada vaat edilen hayallere dayalı bir yaşam tarzına mahkûm etmek yerine, onlara bu dünyada hak ettikleri özgürlüğü, saygıyı ve değeri vermeliyiz. Dünyayı yaşanabilir hale getirmek, kadınlarımızı desteklemekle, onların özgür ve güçlü bireyler olarak yetişmesini sağlamakla mümkündür. Çünkü ancak özgür kadınlar, özgür bir toplumu inşa edebilirler. Kadınlar, bizim eşit ve güçlü ortaklarımızdır; onlar olmadan ne adaletli bir toplum ne de müreffeh bir gelecek mümkündür.

Eğer bu dünyada gerçek cenneti yaratmak istiyorsak, kadınlarımıza özgürlük ve eşitlik vermek zorundayız. Onları baskı altında tutmak yerine, güçlendirmeli ve onların toplumun her alanında var olmalarını sağlamalıyız. Çünkü bu dünya, kadınlarımızın özgürce var olabildiği, hak ettiği saygıyı gördüğü bir yer olduğunda gerçek bir cennet olacaktır. Bırakın kadınlarımızı, bırakın özgürleşsinler; çünkü onlar, bu dünyanın daha yaşanır bir yer haline gelmesini sağlayacak en büyük gücümüzdür.

İsmail Erdal 25.08.2024 Muğla