“Bereketin, Direnişin ve Zaferin İzinde: Nil’den Selahaddin Eyyubi’ye Mısır’ın Kadim Hikâyesi ve Osmanlı İzleri”
Mısır… Bu kadim toprakların adı bile insanı derin bir tarihin kollarına bırakıyor. Rehberimiz, Mısır adının kökenine dair anlattıklarında, sadece bir coğrafya değil, bir medeniyetler kavşağının hikâyesine de tanıklık ettiğimizi hissettim. Türkçede “Mısır” olarak geçen bu isim, aslında Arapça “Miṣr” kelimesinden geliyor. Ancak asıl kökeni, insanlığın ilk büyük medeniyetlerine kadar uzanıyor. Antik Mısırlılar kendi topraklarına “Kemet” yani “kara toprak” derlermiş. Nil’in taşıdığı bereketli alüvyonlar sayesinde hayat bulan bu kara topraklar, Mısır’ın hayat kaynağıydı.
Mezopotamya dillerinde “Misru” ya da “Miṣru” ise “sınır” veya “düzenli yerleşim” anlamına geliyor. Bu isim, Mısır’ın stratejik önemine de işaret eder. İbranice’de Mısır’a “Mitzrayim” denmesi, ülkenin Yukarı ve Aşağı Mısır olmak üzere iki ana bölgeden oluştuğuna bir göndermeymiş. Zamanla Araplar, fethettikleri bu topraklara “Miṣr” adını verdiklerinde, bu kelime “şehir” ve “yerleşim yeri” anlamını da kazanmış. Mısır’ın adı, bu toprakların tarih boyunca taşıdığı kültürel ve coğrafi derinliği özetler gibiydi.
Mısır’da Selahaddin Eyyubi’nin bıraktığı izler ise bu derinliğe ayrı bir anlam katıyor. Rehberimiz, Selahaddin Eyyubi’nin hayatını anlatırken, onun yalnızca bir askeri deha değil, aynı zamanda bir devlet adamı olarak İslam dünyasının kaderini değiştiren bir lider olduğunu tekrar hatırlattı. 1171 yılında Şii Fatımi Hilafeti’ni sona erdirip Mısır’ı Sünni Abbasi Halifeliği’ne bağlaması, sadece dini bir reform değil, aynı zamanda bölgenin siyasi yapısını da kökten değiştiren bir hamleydi. Bu sayede Mısır, İslam dünyasının merkezlerinden biri haline geldi.
Selahaddin Eyyubi’nin en görkemli miraslarından biri olan Kahire Kalesi, Mokattam Tepeleri üzerinde yükseliyor. Rehberimiz, kaleyi ve kalenin içinde yer alan Yusuf Kuyusu’nu anlattığında, Selahaddin Eyyubi’nin hem askeri strateji hem de mühendislik bilgisi karşısında hayranlık duydum. Bu kuyu, kaleye su sağlamak için 85 metre derinliğinde kazılmış bir mühendislik harikası. Aynı zamanda, o dönemde hayatta kalma mücadelesinin ne denli zorlu olduğunu gösteren bir sembol. Kalede yürürken, bu güçlü savunma yapısının, tarihin derinliklerinden gelen insan emeği ve azmiyle inşa edildiğini hissettim.
Selahaddin Eyyubi’nin 1187’de Haçlılardan Kudüs’ü geri aldığı Hıttin Muharebesi, İslam tarihinin dönüm noktalarından biri. Kudüs’ün fethi, yalnızca askeri bir zafer değil, aynı zamanda Selahaddin Eyyubi’nin hoşgörü ve adalet anlayışının bir göstergesiymiş. Rehberimizin Kudüs’ün fethi sırasında Selahaddin Eyyubi’nin Hristiyanlara karşı gösterdiği merhameti anlatışı, bu liderin karakterine dair derin bir iz bıraktı.
Mısır’ın Osmanlı dönemi mirasını yansıtan Muhammed Ali Camii ise bambaşka bir ihtişam sunuyor. 19. yüzyılda Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından yaptırılan bu cami, Osmanlı Barok stilinin Kahire’ye armağanı. Caminin ihtişamlı kubbeleri ve ince minareleri, Osmanlı’nın kültürel mirasını ve Mısır’daki etkisini gözler önüne seriyor. Caminin geniş avlusunda yürürken, Osmanlı’nın zarif mimarisiyle yeniden bir araya geldim. Rehberimiz, caminin özellikle Sultanahmet Camii ile olan benzerliklerine dikkat çektiğinde, İstanbul’un ihtişamını Kahire’de hissettim.
Rehberimizin dikkat çektiği başka bir detay ise Mısır kelimesinin harflerinin sembolik anlamlarıydı. İlk harf “Mim” (م), meşakkat yani zorluk ve sıkıntıyı temsil eder. Tarih boyunca savaşlara, işgallere ve zulme maruz kalan Mısır, bu meşakkatlerin üstesinden gelen dirayetli bir halkın vatanı olmuştur.
İkinci harf “Sad” (ص), sabrı simgeler. Hz. Yusuf’un Mısır’da gösterdiği sabır, sonunda büyük bir ödülle taçlanmıştı. Nil Nehri’nin düzenli taşkınlarıyla bereketlenen bu topraklarda, sabırla bekleyen çiftçilerin ödülü bolluk ve refah oluyordu.
Son harf “Ra” (ر) ise rahatlık ve refahı temsil eder. Zorlu dönemlerden sonra gelen refah, Mısır halkının tarih boyunca tekrar tekrar deneyimlediği bir gerçeklik. Selahaddin Eyyubi’nin adil yönetimi ve Osmanlı’nın huzur dolu yılları bu refahın en güzel örneklerindendir.
Bu semboller, Mısır’ın tarihini üç harfle özetliyor. Bereketin ve medeniyetin sembolü olan bu topraklar, aynı zamanda direncin ve sabrın sonunda gelen refahın bir yansımasıdır. Selahaddin Eyyubi’nin ve Osmanlı’nın bu topraklarda bıraktığı izler, Mısır’ın tarih sahnesindeki rolünü her zaman hatırlatmaya devam edecek.