Taşova’da TEMA’nın kuruluşu gerçekleşti. Bu önemli bir adımdır. Önemi; hem ilçemiz, hem ülkemiz, hem de dünyamız için geçerlidir.
“Cehenneme iki derece kaldı!” Başlıklı ya da içerikli yazılar okudukça uykularımız bölünüyor... Dünyamızın akciğerleri tehlikede... “Yağmur Ormanları” kapitalistlerce yağmalanıyor. Kapitalist-emperyalist devletler dünyayı sanayi “atık maddeleriyle” zehirliyor. Ozon tabakasındaki delik büyüyor... Çevre dostu enerji kaynaklarına yatırım yapılmıyor...
Ülkemiz su zengini değil... Sulamadan, günlük su tüketimine kadar bilinçli olmalıyız... Bitki örtüsü yönünden zenginliğimiz tehlikede. Yerleşmiş bir görüşe göre “Her yıl Kıbrıs Adası büyüklüğünde toprağımız -Üstelik, verimli toprağımız- erozyon nedeniyle yok oluyor.
Yine bilimsel bir yeri: çayırlık alanlarımız yok oluyor...
Bu yaz mevsimi bizi “Susuz Yaz” bekliyor.
Bu işin sonrası da var. Bir mevsimde kurtulamıyoruz!
İvedelikle ağaç dikmeliyiz.
TEMA bu bu açıdan önemli. TEMA’ya sahip çıkalım. Destekleyelim...
Geçen yıl bu köşede şunları yazmışım. “Ağaç ile Toprak” başlıklı yazımda: “Halikarnas Balıkçısı, Halikarnas Balıkçısı olmadan önce, Konya Ovası’nda tren yolculuğu yapar. Saatlerce giderler, tek bir ağaç bile göremezler... Yanında yolculuk yapan köylülerle sohbet ederken, “Buralarda neden ağaç yok?” Diye sorar... Köylüler: “Biz bildik bileli burada orman yok” derler.... “Pekii” der yazarımız, “Siz neden ağaç dikmediniz?”... “Beyim, biz zamanında diktik. Fakat, aha bu hayvanlar boyunlarını sürte sürte kuruttu!”
Bu yolculuğu Mavi Sürgün’de anlatıyor BALIKÇI...
Yaşamını “Yaşadığı yeri güzelleştirmeye” adayan bu güzel insan, emek verilecek nelerin olabileceğini örnekleriyle gösterir... Bu gün Taşova’da portakal, limon, mandalina gibi narinciye ürünleri bulunuyorsa, bilin ki BALIKÇI’nın çabalarına borçluyuz.
Toprağı, doğadaki yıkıcı etkilerinden koruyan bitki örtüsüdür. Ağaç, bu ailenin en sağlam olanıdır. Her yıl Kıbrıs Adası büyüklüğünde toprağımız elimizden çıkıyor. Bunun nedeni, ağaç yokluğu sonucu yaşanan “erezyon”... Çözümü: yurdumuzun ağaçlandırılması... Ağaç bayramı, “Ormancılık Haftası” bir fırsattır. Her yurttaş, tükettiği ağaçtan fazlasını dikmeli. Bu da en az üç ağaç demektir. Peki nereye dikilecek? Bulunduğumuz yerin toprağına... Eğer düzenli bir dikim yapamamış isek, neresi olursa olsun, toprağa ağaç dikin. Birey olarak bir çalışma yapmıştım... Orman ışıyacaktı... Olmadı. Başaramadım. Yeni önerim: boş bulduğunuz toprağa ağaç dikiniz... Tarla, bahçe, yol kıyısı, dere kenarı... Dikilen her ağaç, yurt savunmasına, toprak korumasına katkıdır.
Mart ayı önemli gün ve haftalarla dolu... Hepsi önemli... Ne ki: üzerinde yaşanacak toprak yoksa, diğer zenginliklerde yok olacaktır...
Ne demiş Veysel’imiz: “Benim sadık yârim/Kara topraktır.”
Toprağı, suya kavuşturan da, suyun yıkıcı- aşındırıcı yönünden koruyan da ağaçtır.
Unutmayalım”
* * *
Başarısızlığın nedeni örgütsüzlüktür. Artık TEMA gibi saygın bir örgütümüz var. Başta ağaçlandırma olmak üzere, diğer etkinliklerimiz daha güzel yürütülecektir.
Emeği geçenlere saygılarımı sunuyorum.
Şimdi, hepimize ortak bir sorumluluk düşüyor: Vatan savunması düzeyindeki bu işin sahiplenilmesi.
Bazı yanlış alışkanlıklarımızı bırakmalıyız.
Bizler, duygusal insanlarız. Ulusça böyleyiz. Şimdi bilinç zamanıdır. Duygular değil, akıllar -deneyimler- önde olmalıdır.
Bizler inandığımız doğrular için büyük tehlikeleri göze alabiliyoruz. Nedense aynı doğrular için, basit görünen, fakat çok önemli olan işleri yapmıyoruz.
Sözgelimi, Kıbrıs Adasının Türkiye’den koparılması tehlikesi varsa göze alıp savaşıyoruz... Gönüllü olarak Kıbrıs’a gidiyoruz. Fakat Kıbrıs Adası büyüklüğünde Türkiye toprağı her yıl sulara karışıp elimizden çıkıyor; yerimizden kıpırdamıyoruz. Ağaçlar dikilip yeterince büyüklüğe ulaşana kadar sulamasını, çapasını, korumasını yapmıyoruz. Yanlış mı?
Sağlık konusunda çok konuşuyoruz. Türk mutfağını övüyoruz. Temizlikte birinciyiz... Nedense, her yemekten sonra, dişimizi fırçalamıyoruz... Bu konularda sınıfta kalmış durumdayız.
Mantık hatalarından kurtulma zorluğuna katlanacağız.
* * *
Fıkra gibi, gerçekten yaşanmış bir anıyla bitiriyoruz; Rahmi Turan’dan aktararak:
Demirel’in Başbakanlık yıllarıdır. Seçim gezileri sırasında, bir ilçede toplantıdadır... İşler yolundadır. Demirel coşkuludur.
Eline bir pusula ulaşır: Köyümüzde Ağaç Bayramı düzenledik. Eğer Beyefendi katılırsa, yeni ormanın adını “Süleyman Demirel Hatıra Ormanı” koyacağız.
“Olur” der. Hemen köye gidilir. Ağaçlar dikilir. Fotoğraflar çekilir... Gazetelerde çıkar... Köyden ağaçlığa girilen yere bir levha dikilir: “Süleyman Demirel Hatıra Ormanı”
Yıllar geçer. Demirel Cumhurbaşkanı’dır. Aynı yörede açılış için bulunur... Aklına, hatıra ormanı gelir... Köye gitmeye karar verir. Baskın biçiminde bir ziyaret yapılır. Bütün köylüler meydana toplanır. Öncekine göre kalabalık çoktur. Üstelik çocuk nüfusunda artış vardır... Bu bilgileri aldıktan sonra “Hatıra Ormanı”na gider. Levha yerindedir. Fakat dikilen ağaçlardan eser yok...
Demirel seslenir:
-Adıma dikilen ağaçlar ne oldu? (Çocukları işaret ederek) Durumu açıklayın bakalım!
Muhtar, biraz öne çıkıp, mahçup bir eda ile söyler:
-Beyefendi, fakirin işi ters gidiyor. Dağda diktiğimiz tutmuyor, evde diktiğimiz tutuyor. Durum bundan ibarettir.
Hoş ve esen kalınız.
|