Ya da Kaderin Oyunu mu Bu?

 

Kullanılan takvime göre, Mart ayından sonra gelen Nisan ayının birinci günü “1 Nisan” şakası ile ünlüdür. Sinema’, Tiyatro’da, Şiir’de  1 Nisan Şakası’ndan yararlanılır.

Yılaygün sayıları yaygın anlayışın, tanıyışın dışında, bireyler için de anlamlar taşır... Bazen tatlı, bazen acı tarih notlarıdır bunlar. Sözgelimi doğum günü, nişan günü, evlilik günü, ilk göreve başlama günü, cezaevinden çıkış günü, tezkere günü... Ağır bir kaza sonucu bir organını yitirme günü, yakın bir akrabasının ölüm günü, ekonomide yaşanan bir karakıriz günü, tanıdık birinin ölüm haberi, anababakardeş yitimi, çok sevdiği okulunun kapatılıp yıkılması günü...

Acısı ile sevinci ile akıp gidiyor zaman... Sürükleniyoruz... Bilinçli olanımız da bilinçsiz olanımız da aynı yöne gidiyoruz... Akışı değiştirmeyi düşünenin şu anda gücü hiç bir etkiye sahip değil... “Bindik alamete...”

                        *                      *                      *

Çevremde 1 Nisan şakası yapılırken, 1 Nisan 1978’den benim içim kan ağlar. Çünkü Buca Lisesi’nden arkadaşım, Avni Ece, “Bıçaklanan dal gibi” aramızdan ayrıldı... “Herkesin dostu” Avni, güpegündüz vuruldu KONAK’da... Katili bulunamadı... Buca Mezarlığında, Alpaslan’an Özdoğan’ın yanında yatıyor... Acı tesadüf; Alpaslan’ın doğduğu evde kiracıydılar... Sadık Amca’nın gözyaşlarını unutamıyorum. Felsefe Öğretmeni olan Sadık Amca, Köy Enstitüleri’nin son öğrencilerindendi...

Yeğenim Deniz’in doğum gününü 15 Nisan’da kutlardık. 26 Nisan’da aramızdan ayrıldı... Liseyi bitireceği yıl, evdeki tartışma konusu şu idi: Babası, Hukuk Fakültesi’ne gitmesini istiyordu. Kendisi avukat olduğu için, kızının geleceğini bu düzenlemek taraftarıydı. Anne öğretmendi; kızımız ne karar alırsa destekleyelim. Sevdiği bir okulu okusun, diyordu... Sonuç: Deniz tek bir okulu hedeflemişti; listede bir tek okul vardı: Boğaziçi, Sosyoloji Bölümü... Kazandı. Babası Deniz’i kutlamadı bile... Dört yılda, sınıf birincisi olarak okul bitti, burs kazandı .Maltepe Üniversitesi’nde Yüksek Lisansı tamamladı... Amerika’da doktorasını tamamlayacağı yıl izinli geldiği Nisan ayının 26. günü yitirdik... 15 Nisan doğum günü, 26 Nisan ölüm günü

                        *                      *                      *

17 Nisan Köy Enstitüleri’nin kuruluş günü..

17 Nisan Turgut Özal’ın ölüm günü.

Ne tesadüf değil mi?

“Yorum farkı” burada devreye giriyor... Ömrümüz oldukça her ikisini de yorumlayacağız... Biri “Eğitim” konulu, diğeri “Vizyon”... (Mehmet Barlas’ı okuyun)

Köy Enstitüleri ile ilgili olarak 147 kitap yayınlandı. Meraklısı okur. Merak etmeyenin zaten hazır bilgi paketi vardır beyninde; kötü okullardı, devlet kapattı.

Kısa bir alıntıdan ençe, 17 Nisan Günü’nün unutulmadığını, unutulamayacağını, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği, Köy Enstitülerini Tanıtma Araştırma Vakfı, Çağdaş Eğitimi GeliştirmeDestekleme Vakfı, EğitDer, Eğitim Müzesi gibi atılımlarla yaşatılacağını söylemek istedim. Köy Enstitüsü’nün öncüsü “Eğitmen” uygulamasıdır. Atatürk’ün sağlığında uygulanmıştır. 10 Kasım 1938’de Atatürk’ün ölümünden sonra, İnönüHasanAli Yücelİsmail Hakkı TONGUÇ üçlüsü “Eğitim Atılımı”nı sürdürüp tamamladılar.

1942 yılında TONGUÇ BABA şunları söylemiş Hüsnü CIRITLI’ya: (Yüksek okul sorunu, Cumhuriyeti yaşatacak eğitimli kadrolar, aydınlar sorunu... “Bu üniversite ile olmaz. Yüksek Köy Enstitüsü ile biz geleceğin üniversitesini hazırlıyoruz. 21. yüzyılın insanını yetiştiriyoruz. Türkiye bu üniversiteyle, Türkiye’nin yükseköğretim sorununu çözemez. 1933’te üniversite reformu yapıldı fakat, yerleşik üniversite geleneğinden kopamadı. Bu yapısı ile “Oturan bir kurum”dur. Biz bu kurumla 21.  yüzyıla hazırlanamayız. Daha hareketli, toplumla iç içe, toplumun içinde kanatları olan bir kurum olması gerek. Biz, Köy Entitüleri’nde yüksek bölümler açacağız ve olması gerektiği gibi olacak. 21. yüzyıl insanını yetiştirebilecek bir kurum olacak.” (Bir Eğitim Devrimlisi İsmail Hakkı TONGUÇ, YaşamıÖğretisiEylemi, Engin Tonguç, Güldikeni YayınlarıAnkara)

Anımsıyorum; 1942. Dünya Hitler Ateşi ile yanıyor. Tonguç neler düşünüyor! Yıl 2000. Aylardan Mayıs... TONGUÇ’tan  60 (altmış) yıl sonra MAYOR (UNESCO) Başkanı, 21. Y.y ÜNİVERSİTESİ İÇİN ŞUNLARI SÖYLÜYOR; ŞUNLARI SAĞLAMALI diyor: “Fırsat eşitliği, yaşam boyu öğrenme olanağı, her koşula yanıt verebilecek öğretim yöntemleri; beceri kazandırmanın ötesinde en geniş anlamda eğitim anlayışı. Toplumun geleceğini biçimlendirmede öncülük, etik değerleri öne çıkarma. Topluma karşı sorumluluğa dayalı özerklik, güvence” (Cumhuriyet, 9 Mayıs 2000)

Bu alıntılardaki yakınlığa ne dersiniz?

Bir de YÖK’ü, üniversitelerimizi düşünün... Yarış atına çevirdiğimiz çocuklarımızın “Kapak atmaya” çalıştığı üniversiteleri... Vakıf mı ararsın, özel mi ararsın, sömürgelerden tanıdığımız “Yabancı Dil”le eğitim yapanları mı ararsın... (Daha ne isteyoonuz?)

Şimdi tartışıyoruz ya; fırsat eşitliği... 1942’de yanıt verilmiş; çözüm üretilmiş... Adamı kanser edip, toprağa gömmüşüz. Eserlerini harabeye çevirmişiz... Böyle bir olayı Türklerden başkası yaşayamaz... Aferim bize... Helâl olsun büyüklerimize... 2007’deki manzarayla övünebilirler!

Yeniden alıntıları okur musunuz!

Demek, Köy Enstitüleri tarihe gömülmüş düşler değil, geleceğin eğitim kurumlarıymış... Tabi ki; UNESCO Başkanı MAYOR’a güveniyorsanız.

“Bir değil bin gül açıyordu Anadolu’da

Ekmeği ikiye bölsen

Aydınlık sesi duyuluyordu halkın

Köyleri tutmuştu aşkın ve terin hüneri”

Köy Enstitülerinin 67. Kuruluş Günü kutlu olsun.

Köyler kente taşındığı için, benim önerim Kent Enstitüleri kurulsun.

Hoş ve esen kalınız.

NOT: 33 Öğrenci de ABD’de öldürüldü... Bu çılgınlık değil mi? Neler oluyor! Geçen hafta bizde trafik cinayeti: 33 ölü. ABD’de okulda cinnet: 33 ölü...çok üzgünüm...)

Okunma: 506 Eklenme Tarihi: 27.04.2007 Saat: 00:18