“Tarikatların Gölgesinde Laiklik: Türkiye Cumhuriyeti’ne Yönelik Tehditler ve Tarihi Dersler”

İslam dininin tarih boyunca devlet yönetimiyle olan ilişkisi, hem İslam devletlerinin kuruluşunda hem de bu devletlerin yönetiminde derin etkiler yaratmıştır. İslam, yalnızca bireysel inanç ve ibadet alanıyla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda toplumsal düzeni şekillendiren, hukuk ve yönetim alanında belirleyici olan bir din olarak varlığını sürdürmüştür. İslam’ın devlet yönetiminde kendine yer bulduğu örneklerden biri, İslamiyetin doğuşunda,  Medine’de oluşturduğu yapıydı. Bu yapı, dini esaslara dayalı bir devlet modeliydi ve Müslümanların yaşamlarını düzenleyen bir sistem olarak ortaya çıktı. Bu yapı, sonraki dönemlerde Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi büyük İslam devletlerinin temelini oluşturdu.

Emevi ve Abbasi dönemlerinde, İslam devleti saltanata evrilmiş ve halifelik makamı, hem dini hem de siyasi gücü elinde bulundurmuştur. Bu dönemde halifeler, İslam’ı bir devlet yönetim aracı olarak kullanmışlar, saltanatlarını meşrulaştırmak için dini ideolojiye dayalı bir yönetim biçimi geliştirmişlerdir. Bu bağlamda, devlet ve dinin iç içe geçtiği ve tarikatların siyasi gücün bir parçası olduğu dönemler yaşanmıştır. Bu tarikatlar ve dini cemaatler, zamanla siyasette ve devlet yönetiminde söz sahibi olmuş, yönetim kadrolarında etkin bir rol üstlenmişlerdir. Ancak bu süreç, İslam devletlerinin çöküşüne de zemin hazırlamış, özellikle Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarında dini cemaatlerin ve tarikatların devlet yapısını zayıflattığı görülmüştür.

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Türkiye, laik bir devlet düzenine geçmiş ve din ile devlet işleri kesin hatlarla ayrılmıştır. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, laiklik ilkesini benimseyerek devletin tüm dini oluşumlardan bağımsız olmasını sağlamaya çalışmıştır. Laiklik, devletin dini esaslara dayanmadan yönetilmesi ve tüm inanç gruplarına eşit mesafede durması anlamına gelir. Ancak, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, siyasi İslam’ın devletin yönetiminde etkin olma çabaları devam etmiştir. Özellikle tarikatlar ve cemaatler, bu süreçte örgütlenerek eğitim ve sosyal alanlarda etkin olmuşlar ve devletin laik yapısına zarar verme potansiyeli taşımışlardır.

Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin devlet içinde söz sahibi olma çabaları, çeşitli dönemlerde siyasi hareketlerle birleşmiş ve laikliği tehdit eden unsurlar haline gelmiştir. Özellikle FETÖ yapılanması, devleti ele geçirmek için darbe girişiminde bulunmuş ve başarısız olmuştur. Ancak bu yapının devleti ele geçirme girişimi, tarikatların devlet içindeki tehlikeli varlığını gözler önüne sermiştir. Bugün Türkiye’de birçok tarikat ve cemaat, çeşitli kurumlar ve okullar üzerinden devletin çeşitli organlarına nüfuz etmekte, bakanlıklar ve kamu kuruluşlarında hakimiyet kurma çabalarını sürdürmektedirler. Bu yapıların nihai amacı, laik devlet düzenini yıkarak dine dayalı bir yönetim biçimi kurmaktır.

Emeviler ve Abbasiler döneminde görüldüğü gibi, din ve devletin iç içe geçtiği yönetim modelleri, devleti zayıflatmış ve bu devletlerin çöküşüne zemin hazırlamıştır. Aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti’nde de tarikatların ve cemaatlerin laik devlet yapısını zayıflatma çabaları, ülkenin geleceği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Tarikatların devleti ele geçirme girişimleri, modern Türkiye’nin kuruluş felsefesi olan laiklik ilkesine aykırıdır ve bu yapılar, laikliği zayıflatarak dini esaslara dayalı bir yönetim modeli kurmayı hedeflemektedirler.

Bu noktada, Türkiye’nin laik yapısının korunması ve güçlendirilmesi elzemdir. Tarikat ve cemaatlerin devlet içinde etkin olmasının önüne geçilmeli, din ve devlet işleri arasındaki ayrım net bir şekilde korunmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkesi olan laiklik, demokrasinin ve özgürlüğün teminatıdır. Bu ilke, devletin dini baskılardan uzak, özgür ve tarafsız bir yapıya sahip olmasını sağlar. Laikliğin zayıflatılması, toplumun birliğini ve demokrasinin işleyişini tehlikeye atar.

Sonuç olarak, Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin devleti ele geçirme çabaları geçmişten günümüze var olan bir tehdit unsurudur. Bu yapıların devleti ele geçirme amaçlarına karşı laiklik ilkesine sahip çıkmak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız yapısını korumak, herkesin görevidir. Laiklik, sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda özgür bireylerin huzur içinde yaşayabileceği bir toplum düzeninin temelidir.

İsmail Erdal 18.10.2024